Vatan Gazetesi Ceren Kumbasar roportajı

 
Gökhan Avcıoğlu: Projelerin çoğu otobana bağlı, şehre değil!
Ezberbozan bir mimar olan ödüllü Gökhan Avcıoğlu, tek tek bakıldığında çok iyi işler çıktığını ancak 100 yıl sonra bu konutların büyük bölümünün yenilenemeyeceğini ve yıkılması gerekeceğini söylüyor.
 
İnşaat sektörü kolay kolay hiçbir sektörün aşamayacağı krizlerden güçlenerek çıktı. İnşaat sektörleşmeye başladığının ilk döneminde hatta ilk 7 yılında takipçilik esasını benimsedi. Yani, bir şirket ne yapıp başarılı olduysa diğerleri de onu esas aldı. İlk 7 yılda dedik ama son yıllarda bu durumun tamamen değiştiğini de söylemek imkansız.

Ancak dikkate değer bir şekilde inşaatta, özellikle de konut sektöründe yeni ve dünyalı bir algı görülüyor.
Bu yeni bakış, zannedileceğinin aksine pazarlama gurularının değil, sayısı üçü geçmeyen mimarların eseri. Üstelik Türk mimarlarının. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, alışkanlıklar ve korkular yüzünden yeniye kapatıyoruz kendimizi ve en yakınımızdakilerden her şeyi yapmalarını bekliyoruz. Çoğunlukla yanılıyoruz elbette. Ama bazen biri çıkıyor ve ezber bozuyor.

Mimar Gökhan Avcıoğlu, işte böyle biri. TOKİ konutlarını birer yatakhaneye benzetiyor. Avcıoğlu, bugün yapılan konutların 100 yıl sonra yıkılması gerektiği görüşünde. Avcıoğlu ile Türk inşaat sektörünün sorunlarını konuştuk.
DÜNYAYI GEZEN PROJELER
Gökhan Avcıoğlu 1983 yılında KSÜ’de Mimarlık eğitimini tamamladı. 1994 yılında İstanbul’da Global Architectural Development GAD (Global Mimari Gelişimi) firmasını kurdu ve farklı işlevlerde birçok projeyi tamamladı. Gökhan Avcıoğlu ve GAD projeleri Rotterdam Mimarlık Musuem, Miami Bienal, Philadelphia Minima Sanat galerisi, Galerist ve Londra Kraliyet Sanat Akademisi’nde sergilendi. Nisan 2008’de Avcıoğlu tarafından tasarlanan ürünler Milan Block Sergisi’nde gösterildi. 2010’da GAD çalışmaları Los Angeles’da, 2012’de Newyork The Center for Architecture da "CHANGE: Architecture and Engineering in the Middle East” sergisinde ye raldı. Ayrıca 2011-2012 Prag mimarlık haftası kapsamında projeleri sergilendi. 2012’den beri One Ortaköy projesi The Chicago Athneaum müzesinde sergilenmektedir.

Kendi dünyalarında asılı kalan projeler- Üretilen projeleri site hayatını dayattığı için çok desteklemiyorsunuz. Site hayatı bir yandan da günlük hayatı kolaylaştırmıyor mu?
Benim genel olarak site hayatına bir itirazım yok ama sorun o sitelerin şehire entegre olamaması. Kendi dünyalarının içinde asılı kalmaları. Örneğin Ataşehir’de projelerin çoğu otobana bağlı, şehre değil. Projeler genel olarak bulunduğu araziye ait değil. Nişantaşı, Beyoğlu gibi otomobillerin olmadığı eski mahallelere bakılınca buralar kolay yaşam öneriyor. Arsa bazından bağımsız federe bir duruşu var buraların. Binalar tek tek güzel bir ana kompozisyon oluşturuyor. Ama son 100 yılda üretilen şehirlerin çoğu gelecek yüzyıla hitap etmeyecek. Depreme dayanıksızlık, sosyal tesisler, alışveriş kültürü en belirgin özellikleri.  TOKİ  projelerine baktığınızda çok net aynı özellikleri görebilirsiniz. TOKİ aslında yatakhaneler üretiyor! Üretilen projeler, bir şehre ait, yüzyılı doldurabilecek projeler değil.
3 metre tavan olmalı- Yönetmelik konusu gerçekten çok hayati. Ancak bir o kadar da zor.
İlk aşamada sizi zorlayan konular neler ?
Örneğin, özel alanlarla ortak kullanım alanlarının pay etme konusunda yönetmeliklerde serbestlik ve özendirici olmak gerekiyor. Koridorlar ve balkonlar oran gözetilmeden tasarlanmalı. İnsan sağlığı için en az 3mt tavan yüksekliği olmalı. Zira havanın sirkülasyonu bugünün standart tavan yüksekliğinde neredeyse mümkün değil. 

- TOKİ, sektörde bildiğimiz çoğu projenin ortağı ve aslında tüketici tarafından baktığınızda da projenin garantörü?
Evet, bir işte TOKİ varsa o projenin biteceği kesin. Ama üretilen konutlara bir bakalım. Muallak durumlardan gelir elde edilen bir sistemin içindeyiz ve bu durum da kontrolsüz bir suistimal yaratıyorSatınalınan konutların garantisi yok. Toplu konutlarda 20 sene sonra tamir edilemeyecek. Şu anda olduğu gibi yıkılıp yeniden yapılacak. İyileştirme, malzeme yenilemesi yapılamayacak.
- Tek tek sorunlardan bahsedince ortaya çok karamsar bir tablo çıksa da sektörün de ülkenin de geleceği açısından çok umutlusunuz sanırım.
Bu topraklar çok şeyin mucidi. Genel bir düzen bozukluğu olsa da tek tek örneklerde çok ileri işler çıkıyor. Kamusal yapılanmada çok düşüküz. Bunu acilen düzeltmemiz gerekli. Gezi sırasında ortaya çıkan konu ortak kullanım alanları. Bunları arttırmak için çalışıyoruz. Geziden sonrası bence 2. Cumhuriyet dönemi. Yeni nesil sanıldığından çok daha iyi. Vakıf olarak vargücümüzle inşaat sektörünün ihtiyaç duyduğu revizyonlar için, milli servetimiz için çalışıyoruz. Kaliteyi malzemede değil, mekânsal olarak ve yaşam kalitesinde aramak gerekiyor. Bir de yerli üretimi kullanmak bizim üzerinde önemle durduğumuz bir konu. Örneğin Eskişehir’de yaptığımız şehir otelinde inatla, yerli üreticiye rağmen yüzde 80 yerli üretim kullandık.
Projelerinden çok kurduğu vakıftan konuşmayı seviyor.

GÖKHAN Avcıoğlu, vizyonu bir yana ofisi, ekibi hatta asistanıyla bile ezberbozan biri. Ekibi genç mimarlardan oluşuyor. Bu mimarların en önemli özellikleri ise hem okullarında başarılı hem dünyayı takip eden hem de sosyal hayatlarında aktif olmaları. Projelerinden, ödüllerinden çok kurduğu vakıftan, çıkarttıkları yayınlardan bahsetmeyi seviyor.

- Bir mimari ofisin vakıf kurmasına pek alışık değiliz. Nasıl doğdu bu fikir?
İnşaat sektöründe üreticiler, mimarlar, yap-satcılar, belediyeler arasında çok ciddi bir kopukluk var. Üretilen projeler bir türlü şehirle entegre olamıyor. 8 bin 500 yıllık şehir kültüründen kopuk, birbirinden bağımsız pek çok yeni proje üretiliyor. Örneğin burada Teşvikiye’de hem cami var, hem mağazalar, okullar, simitçisi de var doktoru da. Her kültür birbiriyle içiçe geçmiş durumda ve o yüzden İstanbul’un en nadir mahallelerinden biri burası. Bu vakıf aracılığıyla, sektördeki oyuncuların birbiriyle ve şehirle arasındaki kopuklukları gidermeyi hedefliyoruz. İlk olarak yönetmelik konusunda çalışıyoruz. Şu anda belediyelerdeki imar yönetmeliklerinin yakılması lazım! Bu sektör açısından çok hayati bir konu. Bir de mimari yayınlarımıza başladık.
Her parası olan müteahhitlik yapamamalı- New York’ta da ofisiniz var ve orada yaptığınız projeler de çok dikkat çekici.
 
Amerika’yla aramızda nasıl bir farklılık var? Saymakla biter mi?
O kadar farklı bir sistemden bahsediyoruz ki, ara duvarlar kapanmadan kablolama, borulama sistemi denetlenir. İskandan önce bütün bina en küçük ayrıntısına kadar gözden geçirilir. Üreticinin cebinde para olsa da bankaya yatırıp garantör olması gerekir. Belirli aşamalardan sonra bankaya yatırdığınız para, kredibilitenizi temize çıkarıyor ve bu parayı kullanmaya başlıyorsunuz. Yani, her para yatıran bu işi yapamıyor. Bu para, Maliye dışında birçok kurum tarafından veri olarak giriliyor. Dolayısıyla denetim de çok kolay. Deprem/izolasyon kalite ölçümü oluyor binanın. Bu ölçüme göre mortgage alıyorsunuz. Ortaya bir değer çıkıyor. Kullandığınız malzemelerin de kalite denetimi yapılıyor. Amerika’da meslek sigortası yapılır. Mimar ya da mühendis tarafından yapılan hataların telafisini sigorta öder. Burada sigorta konusunda devletin de farketmediği derin bir havuz var. Müteahhitlerin denetlenmesi lazım. Müteahhitler odası için vize gerekli. Her parası olanın müteahhit olamaması sektör için atılması gereken ilk adım.