Tasarım #251

 

GÖKHAN AVCIOĞLU


Yapılan projeler, binalar tek başlarına taze ve kaliteli olsalar da, bulundukları sokağa, semte, şehre bağlı olmakla ilgili sıkıntı yaşıyorlar.

 

2014 senesi GAD için nasıl geçti? Son zamanlarda Türkiye’deki mimarlık çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Globalden başlayıp Türkiye'de mimarlık, değişen zamanla gündeme oturuyor. Burada en önemli pay gayrimenkule olan yakın ilgi diyebiliriz. Ama artan bu ilgi karşısında diğer bir yandan mimarlar arasında bir dil birliği de yokmuş gibi görünüyor. Yapılan çalışmalara baktığımızda bu dil birliğinin eksikliği öne çıktığından projeleri de tekil olarak değerlendirme noktasından öteye geçemiyoruz... Bu durum da kente dair pek olumlu bir bilgi vermiyor bize. Yapılan projeler, binalar tek başlarına taze ve kaliteli olsalar da, bulundukları sokağa, semte, şehre bağlı olmakla ilgili sıkıntı yaşıyorlar. Bu ve buna benzer olumlu ya da olumsuz etkileri, durumları daha iyi anlamak ve anlatmak için bir yıl kadar önce, GA&GAD oluşumu bir vakıf kurduk. Bu nedenle bizim için önemli bir yıl geçirdik. GAD olarak biz de sizin gibi 25. yaşımızı kutluyoruz ve bu yaşın getirdiği bazı sorumluluklar aldık üstümüze. Mesela, GADEV Vakfını hayata geçiriyoruz. GAD olarak uzun uzun düşündük; Türkiye’de mimari kültürü, yapı mühendisliğini, mimari tasarımı geliştirmeye yönelik araştırma ve değerlendirme yapan kurumlara gereksinimimiz olduğu kanısına vardık.


Nasıl çalışıyor GADEV? Bir araştırma-geliştirme projesi olarak başladığını söylediniz ama süreç nasıl işleyecek, neler barındıracak?
Öncelikle söylemeliyim ki, bu gereksinimin doğma sebebi elbette profesyonel mimarlık dünyasında edindiğimiz bazı çıkarımların neticelendirilmesinde oldu. Fakat diğer bir yandan mimarlık eğitimini merkeze aldık. Üniversitelerde verilen eğitimin kalitesi, öğrencilerin okullarda yaptıkları projeler ve bu eğitim modelinin güncel mimarlık dünyası ile arasındaki uçurumlar bizi böyle bir çalışma yapmaya yöneltti.


Bu süreçte elbette arşiv, sergi, çalıştay gibi etkinliklerimiz olacak. Bu şekilde araştırmalara ön ayak olacak doneleri de somut olarak toplamış olacağız ama sonuçlandırma aşamasında neden bu vakıf daha sonra bir eğitim kurumuna evrilmesin diye de düşünüyoruz. Oldukça sıkı çalışan bir ekibimiz var bu konuda. Yalnızca Türkiye'deki değil, dünyanın her yerindeki modelleri inceleyip farklı neler yapılabilir ve bu farklılıkları nasıl işleyebiliriz diye düşünüyoruz.


Bir eğitimci olmayarak eğitim sistemine yönelik eleştiriler ve girişimler oldukça zor olsa gerek. Nasıl bir yol izleyeceksiniz?


Evet, ama mimarlık alanını geliştirecek çok temel bir faktör eğitim ve bu konuda eleştiri vermek için eğitimci olmanız gerekmiyor. GAD olarak yılda ellinin üzerinde staj başvurusu alıyoruz ve hepsini de cevaplıyoruz. Burada sadece proje yapıp kendi kabuğumuzda bildiklerimizle yaşayıp gitme fikri çekici gelmiyor. Deneyimlerimizi yararlı bir mekanizmaya dönüştürmek bize daha çoğulcu düşünmeyi de öğretiyor. Bu sebeple Alpaslan Ataman bir araya geldik sıklıkla ve değerlendirmeler yaptık. Hatta burada, House Cafe’de bir masamız var, fikrin çıktığı masa. House Cafe yönetimi o masaya GADEV'e ait üstüne Alpaslan Ataman ve benim beyin fırtınası yaptığımız, günlerce konuştuğumuz masaya bir plaket koydular bu fikrin doğuşu ve sürecine yönelik bir anı olsun diye. Şimdiden GADEV Vakfı bu ofisin ve kendinin dışında bir yerlere sıçramayı başardı diyebiliriz. İlerleyen zamanlarda aldığımız geri dönüşlerle birlikte izleyeceğimiz yol da, işbirliklerimiz de gelişecek. Örneğin; iki çalışmadan söz etmek istiyorum. Birincisi Cannes'da düzenlenen dünyanın en önemli ve bilindik gayrimenkul fuarı olan Mipim'de hem İstanbul pavyonunun oluşum sürecine, hem de yapımında mimari danışmanlık verdik. Akabinde de, gayrimenkul sektörü dediğimiz bu geniş alanda sektörü meydana getiren bütün birimlerin görüşünü alan iki çalıştay gerçekleştirildi. Sektörel sorunlara ve çözümlere ilişkin önerilerin kalitesi oldukça yüksekti.


Çalıştaydaki gruplar şunlardı; bir gayrimenkulü olanlar (özel, kamu ya da vakıflar) ve gayrimenkul geliştirme firmaları. Üçüncüsü ise, proje hizmet danışmanlığı ve proje firmaları (mimarlar, mühendisler, danışmanlar, hukukçular ve de değerlendirme firmaları (sosyal sorumluluk dernek ya da vakıfları). Dördüncüsü inşaat firmaları, beşincisi denetim kurumlan (devlet, yerel yönetim ve odalar) altıncısı ise malzeme üreticileriydi.
Mimarlar bir süredir yeni üretim yöntemlerinin icadı sayesinde mümkün kılınabilecek formları araştırma konusunda çalışıyor. Daha kolay satın alınabilir hale gelen 3D yazıcılar sayesinde artık neredeyse her tasarımcı bu araçların mimarlık dünyasına sunabileceği şekilleri araştırmak üzere deney yapabilir hale geldi. Bu cihazlar yalnızca üretimin limitlerini genişletip süreci hem kısaltıp hem de daha çok ürün çıkaracak hale getirmekle kalmadı, ayrıca uzun süredir üzerinde tartışılan dijital tasarım yöntemlerinin nasıl somut ürünler haline gelebileceğini göstererek tasarımın ağırlıklı olarak dijital yöntemlerle yapılmasının nihayetinde "kağıt mimarlığı"na yol açacağı eleştirisine, bu tasarımların da ayakta durabileceğini kanıtladı. Serra Gate, GAD'ın bu konular üzerine kafa yorarak, yeni gelişmelerin gerçek hayatta karşılığını nasıl bulacağı sorusuna yoğunlaştığı deneysel projelerden biri. Ofisimizde bulunan küçük MakerBotTM 3D yazıcımız ile, Stephen Wolfram'ın Mathematica isimli yazılımının üretebileceği yapısal formları araştırdık. Süreçteki öncelikli fonksiyonel parametre, insanları bir çekim noktasına yönlendirecek, geçit formlu bir kent mobilyası üretmekti. İnsanları yönlendirme fonksiyonunun etkisi, yapının formuna ek olarak, düşey elemanların bir odak noktasına doğru yöneltilmesiyle arttırıldı.


Bu düşey elemanların yerleşimi ve ölçüleri, tüm sistemin sütun benzeri bir yapı elemanına ihtiyaç duymadan ayakta kalabilmesi için parametrik bir çalışma sonucu optimize edildi. Yapıdaki tüm bileşenler, olması gerektiğinden daha kalın değil.


Yapı Seranit'in Serra isimli yeni ürün serisinin tanıtımını yaptığı Light in Dark etkinliğinde sergilendi. Serra Gate'in ismi bu ürün grubundan yola çıkarak koyulduysa da, aynı zamanda minimal tarzını sevdiğimiz heykel sanatçısı Richard Serra'ya da bir gönderme yapıyor.


Yapıya yerleştirilen Seranit ürünleri dışında tüm sistem çelikten inşaat edildi. Serra Gate'in bu endüstriyel tarzının, önünde sergilendiği, 2000 yılında yine GAD & Gökhan Avcıoğlu tarafından restore edilmiş olan Esma Sultan Yalısı'nın tarihi dokusu ile kontrast yaratacağı düşünüldüğü için çelik kasıtlı olarak seçildi.