"Her projede uykusuz kalırım”
Mimar Gökhan Avcıoğlu her projeden önce uykusuz kalacak kadar detaycı, imza attığı yapıların peşini bırakmayıp kullanıcıları değiştikçe durumlarını takip edecek kadar işini sahiplenen, ofisini bir okula çevirecek kadar söyleyecekleri olan bir mimar. Avcıoğlu, 300’e yakın projesiyle ülkenin siluetini değiştiren isimlerden biri.
Maison Française: Gökhan Avcıoğlu imzasıyla bir mimari proje nasıl şekillenir?
Gökhan Avcıoğlu: Her yeni proje geldiğinde, hâlâ kendime göre korkularım olur. Sonuçta bana da proje bir zarfla vahiy şeklinde gelmiyor. Burada bunu yap, şurada şunu yap demiyor kimse. Ben de düşünüyorum, taşınıyorum, uykusuz kalıyorum, gece kalkıp dolanıyorum. Ama bunu müşteriye yansıtmıyorum. Onun karşısında eyvah ne yapacağız, nasıl çözeceğiz demiyorum. Mies van der Rohe’nin bir telkini vardır, böyle durumlarda hiçbir zaman mimari konuşmayın; havadan sudan, çocuklardan konuşun, politikadan, futboldan bahsedin der. Yeni mezunken Arredemento Mimarlık için röportajlar yapardım. Ünlü bir mimarın kapısını çalsam, ben genç bir mimarım bana biraz anlatın desem, yüzüme bakmazdı. Röportaj dediğimde şimdi olduğu gibi şakıyor. Jean Nou- vel, Richard Mayer, Frank Gehry, Emilio Ambas, Richard Moris’e gittim. Behruz Çinici’yle yaptığımız bir röportajda demişti ki, "Ben bir projeye başladığım zaman Behruz gider, Nevruz gelir.” Herkes kapıları kapatır kaçarmış. Bazen ben de öyle oluyorum.
MF: Nasıl sakinleşiyorsunuz?
G. Avcıoğlu:Kalem, kağıt ve konuşmayla.
MF: Hâlâ kalem kağıtla mı çiziyorsunuz projeleri? Bilgisayarda değil mi?
G. Avcıoğlu: Onu arkadaşlar çiziyor. Ana fikrin çıktığı eskizleri ben hazırlıyorum, onlar bilgisayarda detaylandırıyor.
MF: İşinizin keyifli kısımları neler?
G. Avcıoğlu: Proje sahipleriyle arkadaş oluyoruz, vakit geçiriyoruz, yemeklere çıkıyoruz. Ortaklar, çalışanlar veya eşler birbirlerine söyleyemediklerini bizim üzerimizden söylüyorlar. "Aslında ben bir oda daha istiyorum”, "Biz patronumuza anlatamıyoruz ama bu bölüm bizim içimizde olmamalı, başka bir yerde olmalı” gibi. Bunlar hep bize söyletilir.
MF: Sonrası nasıl gelişiyor?
G. Avcıoğlu: Ben mimariyi kelimelerle inşa ederim. Projenin anlamını yakalamaya çalışırım. Tek kelimeyle o projeyi açıklamaya çalışırım. Her projede tek kelimeye indirgeyemiyorum ama mutlaka 3-4 anahtar kelimem oluyor. O da benim çıkış noktam oluyor.
MF: Fikirleri nasıl buluyorsunuz?
G. Avcıoğlu: Bir proje geliyor, bende kafa çalışmaya başlıyor. Her ne kadar kendime söylensem, sözleşme yapılsın bekle, iki tarafın ciddiyeti belli olsun, ondan sonra çalışmaya başla diye kendimi eğitmeye çalışsam da, kafa çalışmaya başlıyor. Gece rüyama giriyor. Gece yarısı kalkıyorum, mimari hamleleri düşünmeye başlıyorum. Ertesi gün ofiste bu fikirlerimi iki kişiye anlatıyorum. Onlar kendi ekiplerinden 3’er kişiye anlatıyorlar. Sonra şantiyede o proje için 300 kişi çalışıyor. Bana dönüp buyurun kime bakmıştınız bile dedikleri oluyor. Bu benim rüyamdı, sen kimsin diyemiyorsun tabii orada...
MF: Projenin detayları için ilhamı nereden buluyorsunuz? Araştırma mı yapıyorsunuz?
G. Avcıoğlu: Meslek sırrı anlatıyorum: Bir proje geldiğinde önce arazi tipolojisi- ne, eğimine, yerine bakıyoruz. Arapça- da bina demek kitap demek, o yüzden bina grameri dediğimiz bir saptama yapamaz. 8500 yıldır böyle bir yapı nasıl yapılıyor, atalarımız bunu nasıl yapardı? Yola mı dayardı, kenara mı çekerdi, ortaya mı yapardı, yüksek mi olurdu alçak mı buna bakıyoruz. 25 yıllık geçmişi olan firmamızda buna benzer bir projede neler yapmışız ona bakarız. Bir de her projenin, hastane, tren garı, okul bunların hepsinin bir tipolojisi vardır, ona bakanz. Safranbolu gibi bir yerde hastane projesi gelebilir ve bunu 250 hatta 500 yatak gibi dev bir proje olarak ısmarlayabilirler. Bu durumda bütünü parçalayarak, en büyük konak ne kadarsa, onu bir koridordaki odalar gibi dizerek bir çalışma yaparız, kontekst dediğimiz kısım bu. Bununla ilgili de strüktürel bir yapı çıkarırız. İmar yönetmeliği, emsal, kodlar, yapım teknikleri vs., bütün bunlan aklımızın bir kenannda tutarak bir proje geliştiririz. Formlar böyle çıkıyor ortaya. Şuraya bir kare koyalım, burası yuvarlak olsun şeklinde değil. Öyle yapan mimarlar da vardır ama biz heykel yapmıyoruz ki. Proje eğer kimliği olan bir yörede değilse, bu sefer de ilham olarak oraya uyduğunu düşündüğümüz mimari eserleri alt alta yazarız. Loui Kahn’ın bir eseri, Mimar Sinan’ın bir külHyesi, bir manastır... Bunları yaklaşım noktaları olarak alırız. Bunlara da biçimsel yaklaşmamak gerek. Formunu alıp koymak olmaz. Tüm bu verilerden sonra maksimum 4, minimum 2 alternatifle çalışırız. Bu aşamada bize projeyi ısmarlayanın kalitesi, hayata yaklaşımı, bilgisi, kültürü, görgüsü devreye girer. Sana projeyi ısmarlayan senin görünen müşterindir. Gelecekte o projeyi kullanacak olanlar da senin görünmeyen müşterindir. Hatta o sokakta, mahallede, o yakada, o şehirde, bölgede, ülke ve dünyada yaşayanlar da senin müşterindir. Ben tüm bu sorumluluğu hissediyorum. Dünyaya bir şey ekliyorsun, sınırlar geçici... Bunun bilincinde olanlar var, bir de olmayanlar var. Sana proje ısmarlayanlara bunu anlatmaya çalışıyorsun. Bazılan diyor ki, boş ver tüm bunları, sen önce beni tatmin et. Daha bu aşamada aynldıklanmız var. Bunların bazıları inşa edilmiş, bazıları yıllardır inşa ediliyor, bazılannda müşteriyle anlaşamamışız ve hayata geçmemiş. Biz böyle 300 proje üzerinde çalışmışız. Hatta bununla ilgili bir kitap hazırlığımız da var.
MF: Size teknik destek sağlayan ekipleriniz de var mı?
G. Avcıoğlu: İstanbul’da 200 m2lik bir maket atölyemiz var. Randering - 3D çizimler yapılan ayrı bir bölümümüz var. Printer’dan basılan maketler hazırlanıyor, uzaydan arsa fotoğraflan üzerinden çalışıyor, bazen bu fotoğraflar gerçek topografyayla uymuyor. Yerine göre evler tekrar yenileniyor. Daha sonra uygulama projelerinin çizilmesi, inşaatın sürmesi gibi boyutlan var. İnşaatın bitmesiyle bitmiyor iş. Bizim yaptığımız binanın sahibi orayı satmış olabiliyor, yeni sahibi yapının fonksiyonunu değiştirmek isteyebiliyor. Kadıköy’deki tuvalet projesinin üzerinden Marmaray geçecekti. Orası yapı ödülü almış, küçük ama değerli bir projedir. Yetkilileri aradım, merak etme dediler, onun aynısını biraz yana yapacağız çünkü oradan Marmaray geçiyor. Mühendislerinizle konuşalım bir çözüm bulalım dedim. İlgi gösterdiler, Marmaray kaydı, tuvaletler için. Biz bunu sahiplenmesek o yapı gidecekti. Bunlann tümüyle şahsen ilgilenmek gerek.
MF: Bir bina yaparken bu kadar küresel düşünen kaç mimar var acaba?
G. Avcıoğlu: Ortak referans noktaları yaratmamız gerekiyor. Biz kendi arsamız içinde yaptığımız iyi binalarla uzaydan gelmiş gibi kalıyoruz. Bütünsel kararlar vermek gerek. Kötü bir film içinde iyi bir öpüşme sahnesi çekmek gibi. Ama bu yanlış, artık görüyorum ki tüm filmin iyi olması gerek! Artık tek binalar değil, kentsel kararlar daha çok ilgimi çekiyor.
MF: ‘The Proje’ hangisi?G. Avcıoğlu: Hepsi. Bir tanesini seçemem. Ama şunu söyleyebilirim, benim mübalağasız ve tartışmasız, 7’den 77’ye kabul gören tek projem Esma Su İtan’dır. Orada ortak bir sevgi var.MF: Gelecek projeleriniz neler?
G. Avcıoğlu: Geçen sene mimarlık ve şehir kültürüyle ilgili bir vakıf kurdum. Merkezi İstanbul ve Bodrum. Vakıfta sosyal sorumluluk projeleri yürütüyoruz ve yeni nesil mimarlar yetiştiriyoruz. Bodrum’da bir teknopark kurmak için yer bakmaya başladık. Bir hayır kurumu için İstanbul’un iki farklı yakasında 500 dönüm ve 200 dönümde yer alan yeni kampüsler yapıyoruz. Bazı okullarda workshop’lar yapıyoruz. En son Kayseri Mimarlar Odası ile Kayseri Üniversitesi’nde, DYO işbirliğiyle 2 günlük workshop yaptık. Her yıl 40-50 hatta 60 öğrenci staj için geliyor. Küçük bir okul gibi olduk. Bunu daha ciddi bir platforma taşımayı düşünüyoruz.