GrAD – Growing as Designing

 

Ekosentrik Mimarlık Araştırma Dizileri – GrAD – Growing as Designing

Living Structures: “are defined as the use of forces and possibilities given by natural living organisms to help and build low-cost and sustainable construction”.1 (Courard. L., Thomas. V.,2017)

Baubotanik: is defined as a fundamental approach to engineering with living plants: using the interaction of technical joints and botanical growth to form building techniques.2 (Wikipedia)

Bu çalışma, GAD Foundation’ın zamanla daha kapsamlı olarak ekosentrik mimari pratikler, araştırmalar ve öğretim metodolojileri araştırma dizileri başlığı altında, ilintili diğer kavramlarında detaylı olarak tartışılacağı yazı dizilerinden ilkidir. Bu haftaki yazı dizisinde ise, sonraki haftalarda da irdelenecek olan “biomimetic, ecosophy, biophilic design, ecological architecture, arcology” gibi konular arasında yer alan mimarideki – growing architecture – kavramı altındaki yaşayan strüktürlerin günümüzdeki en önemli representasyonu olan BAUBOTANIK konseptinin yenilikçi teknikleri ve detayları irdelenecektir.

The Growing Architecture

Yapı malzemeleri kullanımımızın gözden geçirilmesi, bugün mimarlar ve tasarımcılar için büyük bir endişe kaynağıdır. Bu alandaki tartışma, yalnızca sürdürülebilirlik ve iklim zararsız (climate-neutral) yapılaşma için alternatifler bulmakla kalmamalı, aynı zamanda binalarımızın hala “doğa” ile zıt olarak algılanıp algılanamayacağının tartışılması veya yapının kendisinin biyolojik bir organizma olarak görülmemesi gerektiğinin benimsenmesi hususunda olmalıdır3. Doğa en başından beri süregelen denge durumunu koruduğu için, organizmalar milyonlarca yıldır geliştirdikleri mekanizmalar sayesinde çevreye uyum sağlamaya ve bulundukları çevre koşullarında hayatta kalmaya çalıştılar. Baumeister bu süreci bir araştırma ve geliştirme süreci olarak açıklamıştır. Bilim adamları, doğanın (özellikle enerji ve malzeme gibi konularda) temel sorunlara karşı geliştirdikleri çözüm yöntemlerini “geniş bir veri envanterinde” biriktirdiğini ve bu bilgilerin günümüz modern insanının yaşadığı benzer sorunları çözmek için kullanılması gerektiğini bize söyler. Özellikle kaynaklara erişim, iklim değişikliği, sürdürülebilir yapılı çevreler ve daha da önemlisi ekosistemler üzerindeki olumsuz insan etkileri gibi sorunlu koşulları çözmek için araştırmacılar biyofilik araştırma ve geliştirme faaliyetlerine vurgu yapmaya başladılar. Yapılı ortamlar, büyük miktarlarda kaynak tüketerek, geri dönüştürülemeyen atıklar üreterek ve sera gazı emisyonları oluşturarak yarattıkları çevresel ve sosyal sorunlar ile temsil ediliyorlar. Artan çevre bilinciyle birlikte mimarlık dişiplininden, daha sürdürülebilir bir çevre adına daha yeşil malzeme kullanımı, daha performanslı binalar ve mimarlık-doğa iş birliğini daha fazla gözeten, yenilikçi çözüm ve teknikler beklenmektedir. Bu bağlamda tasarımcılar sürdürülebilir binalar/şehirler yaratmaya ve doğal çevre ile yapılı çevre arasında simbiyotik organizmalar kurgulamaya devam etmektedir4.

 

Bu arayışlar farklı mimari yaklaşımların gelişmesine yol açtı. Ekosentrik mimarlık altında toplanabilecek bu yaklaşımlar, “görsel/estetik” amaçlardan ziyade “etkili” çözümler için doğanın “veri envanterinden” yararlanmaktadır. Diğer bir deyişle, doğa-mimarlık ilişkisi “analojik” yaklaşımlardan uzaklaşarak yerini “metaforik” düzeye ulaşan öğrenme metoduna bırakır.5 “Growing architecture” doğal organizmaların özelliklerinden ve potansiyellerinden yararlanarak sürdürülebilirlik, ekoloji ve düşük maliyetli tasarlama ve inşa etme çabalarından biridir. Bu yaklaşımda ağaçlar ve bitkiler, planlama ve yapım sürecinde, doğal özelliklerine ve oluşumlarına zarar verilmeden, sonraki aşamalarda yapının bir parçası gibi, temel malzeme olarak kullanılır. Ağaçlar büyüdükçe, sadece ana strüktür olarak değil, aynı zamanda doğal ve yapay malzemeleri birleştiren bir unsur olarak tüm yapının bir parçası haline gelirler. Bu çalışmada, Baubotanik “growing architecture” kavramının getirdiği estetik, ekolojik, konstrüktif ve prosedürel potansiyelleri keşfetmek için “living structures” ideolojisi altındaki yöntemlerden biri olarak ayrıntılı şekilde incelenmiştir.

BAUBOTANIK

Tasarımcılar, plancılar, paydaşlar ve mimarlar, antroposentrik çağın günümüz yaşam alanlarını çarpıcı bir şekilde parçalayarak şekillendirdiğini ifade etmektedirler, dolayısıyla ekosistemi bir bütün olarak kabullenen, her bir canlıya değer veren ve bütünün yararını gözeten ekosentrik/biyomerkezcil yaklaşımları vurgulama başladılar. Mimarlık tarihine baktığımızda, ağaç dalları gibi sütunlar ve örümcek ağları gibi hafif/yapısal kabuklar şeklinde doğadan esinlenilmiş birkaç mimari örnek görebiliriz. Bu yapılar arasında, tasarımcıların ve mimarların en çok dikkatini çeken ve ilham kaynağı olan varlıkların ise ağaçlar olduğu gözlemlenmiştir (Knippers vd.,2016).6 Ağaçlar, ilginç ve bir o kadar da önemli bir şekilde tasarımcılar için daha çok görsel motiflerden ziyade yapısal unsurlar olarak görülmektedir. Eserlerinden de anlaşılacağı üzere, Gaudi ağaçta büyüme ve dallanmaları gözlemlerken, aynı zamanda kökler, gövde, dallar ve yapraklar arasındaki ilişkileri de göz önünde bulundurarak bu bilginin mimaride çözülmesi gereken yük dağılımı sorununa cevap olabileceğini keşfetmiştir. Gaudi ağaçları bir mentör olarak gördü ve bunları bir bakıma işlerindeki mimari ve statik sorunları çözmede kullandı. Daha öncesine baktığımızda ise John Krubsack, gençken 7 yıl boyunca, canlı ağaçların eğitilmesi/şekillendirilmesiyle yapılan, “grown chair” adı verilen “living structures”ın ilk örneklerinden biri ile karşımıza çıkıyor. 1925'te Axel Erlandson ise 70'den fazla ağaç şekillendirdi ve bunlardan 1947'de bir sergi yaptı. Onlar hala hayattalar ve Gilroy Park'ta görülebilirler. Peyzaj mimarı Arthur Wiechula, “living structures” kavramının mekânsal organizasyonda ne denli faydalı olabileceğini göstermek için “growing architecture”ın birçok örneğini vurguladı. Yukarıda bahsedilen örnekler ekosentrik mimarlık kaygılarını “kapsamlı” olarak taşımasa da son kırk yılda bazı örnekler bu strüktürel yaklaşımın “mimariye” dönüştüğü ve ekosentrik kavramları içine aldığı örnekler olarak kendini göstermeye başladı.

Baubotanik, bu anlamda ekosentrik yaklaşımlar ekseninde, büyüyen ve yaşayan bir yapı oluşturmak için metal bir askılama sistemi ve diğer yapı bileşenleri ile birlikte bitkisel elemanların birleştiği kavramlardan biri olarak görülmektedir.7 Fakat bu kavramı ayrıntılı olarak irdelemeden önce, Baubotanik’in ortaya çıkmasını tetikleyen bu kavramla ilintili önceki bazı örnekleri ele almak gerekir. Marcel Kalberer ve Sanfte Strukturen iş birliğiyle gerçekleştirilen Auerworld Palace projesi, uyarlanabilir, duyarlı, canlı ve doğal iklim döngülü yapısı ile ilk Baubotanik örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir. Ağaçların büyüme sürecindeki bu sürekli değişimler, kullanıcıların farklı mevsimlerde deneyimledikleri farklı mekânsal karşılaşmalara olanak sağlar. Aynı şekilde İsveçli mimarların oluşturduğu bir grup olan Visiondivison’ın yaptığı, 8m çapındaki kubbeli strüktüre sahip “Patient Gardener” projesi, ağaçların büyüdükçe sürekli olarak eğilen yapısının, o strüktürün birinci katını oluşturmak için geçici bir iç iskelet oluşturduğu bir proje olmuştur. Bu örneklerin artmasıyla Baubotanik terimi, bu kavramın öncüsü olan Dr. Ferdinand Ludwig'in de aralarında bulunduğu Stuttgart Üniversitesi Modern Mimarlık ve Tasarım Enstitüsü'nde (IGMA) ortaya atılmıştır. Bu kavram mimarların, mühendislerin, hümanistlerin ve doğa bilimcilerin araştırma ve geliştirme alanlarını birleştirerek bireysel disiplinlere özgü farklı perspektifler içinde canlı bitkileri birleştiren ve yeni fikirler hayal etmelerine ve geliştirmelerine olanak tanır. Ağaçlar yaşlandıkça, kaynaşmış eklemleri daha da güçlenir ve onlara daha fazla yük taşıma kapasitesi sağlar. Gerçekten de büyüyen ve gelişen ağaçların metal ve plastik gibi yabancı malzemeleri sarmalama yeteneği, Baubotanik yapıların mimari ve kentsel tasarımdaki potansiyelini vurgulamaktadır. Dolayısı ile temelde ağaçların “yapıcı zekasının” faydalarından yararlanılmaktadır. Bu kavram aynı zamanda mimarları ve uygulamacıları doğal büyümenin biyo-dinamiğine ve öngörülemezliğine maruz bırakır. Bu mücadeleyi benimseyerek, deneme, umut ve risk ile vurgulanan yeni bir mimari anlayış türü ortaya çıkıyor.8 Dr.Ferdinand Ludwig “uygulamanın antik ağaç şekillendirme sanatından ilham aldığını, Stuttgart Üniversitesi'nde okurken yaşayan mimarinin bazı tarihi örnekleriyle ilgilendiğini ve ilk andan itibaren büyülendiğini” belirtmiştir. Aynı zamanda bu yöntemin “ağaçları mimari ve kentsel tasarıma entegre etmenin çok etkili bir yolu” olduğundan da söz etmektedir.9

“Growing architecture” anlayışını çok iyi sentezlemiş bir düzeyde kullanıp onun ideolojisini güçlü bir şekilde benimseyen son dönemdeki ilham verici projelerden biri de Gökhan Avcıoğlu'nun İstanbul’daki Borusan Müzik ve Sanat Evi projesidir. Diagonal olarak kesişen metal kirişlerden oluşan diagrid sistemi, projenin önemli kısmını oluştururken kendisini inovatif bir yapısal yenilik olarak temsil eder. Bu sistem Borusan Müzik Evi’nin mimarisini, İstanbul’un Beyoğlu bölgesi İstiklal Caddesi 19.yüzyıl tarihi dokusu içerisinde, modern müzik ve sergi mekanına dönüşümüne olanak tanıyan mimari stratejiye dönüştürüyor. Binanın mimarisi bir yandan tarihi neoklasik binayı dönüştürür ve cephesini korurken, diğer yandan ise tamamen yeni bir yapı ile binanın kazandığı yeni işlevlere aracılık eder. Avcıoğlu, bu yenilikçi inşa etme yaklaşımı ve tekniğini hayata geçirerek, fikirlerini “living structure” ideolojisi ve “growing architecture” konsepti üzerine inşa etti. Avcıoğlu, cephe inşası konusundaki fikirlerini binanın iç çekirdeğini inşa etme ve birbirine eklemleyerek oluşturma üzerine temellenen şekilde geliştirdi. Doğal kaynakları kullanarak inşa etme diğer bir deyişle kendini iyileştirme yeteneğine sahip canlı bir organizma olarak fotosenteze katkıda bulunarak oksijen döngüsünün bir parçası olabilen canlı yapı malzemeleri, projenin ve mimarın temel ideolojisi olmuştur. Doku ve genetik mühendisliği gibi biyoteknolojiler konuya çok küçük ölçekte bir yaklaşım olsa da yapı elemanlarımızı ihtiyaç duyduğumuz şekilde şekillendirerek kurguladığımız biyolojik olarak büyüme fırsatı, gelecekteki yapılarımızı inşa etmek için umut verici bir yol olabilir. Bu bağlamda Avcıoğlu, Profesör Rachel Armstrong'un “ideal architecture” konusundaki görüşüne paylaşmaktadır:

“One that you can plant as a seed, having programmed it with all the information it needs to grow itself in an environment where it can organically seek out and connect with the resources that it needs. Through its lifetime, it would remain responsive to its surroundings and adjust according to the demands and needs of its human habitats.”

Ağaçların ve büyüme süreçlerinin yapı oluşturmak için kullanılması yaklaşımı Borusan Projesi'nde merkezi bir rol oynamıştır. Mimar, eskizlerinden de anlaşılacağı üzere, iç ve dış, şehir ve peyzaj, doğa ve kültür arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayan yeni yapı tipolojilerini ele almaya çalışmıştır. İnşa fikrinin temeli, ağaç yapısının dallarının kesiştiği ve tüm oluşum sürecinin ayrılmaz bir parçası olarak birbirine eklemlendiği birleşim mantığına dayanmaktadır. Bu yaklaşım binalarda tüm yapı çekirdeğini tutan ve cephe sisteminde de kendini gösteren elemanlar olarak ortaya çıkmaktadır. Ağaçlar ve fidanlar, büyüdükçe ve şekillendikçe yapının tümünün parçası haline gelecektir. Böylece “living structure” ideolojisini ve “growing architecture” kavramını bu şekilde düşünmek ve temellendirmek, ekosentrik mimarlık ve özellikle Baubotanik kavramından maksimum ölçekte faydalanmamızı sağlar.

Kaynaklar

  1. Vallas, Thomas, and Luc Courard. "Using nature in architecture: Building a living house with mycelium and trees." Frontiers of Architectural Research 6.3 (2017): 318-328.
  2. https://en.wikipedia.org/wiki/Baubotanik
  3. https://svenpfeiffer.de/project/growing-architecture
  4. https://www.archdaily.com/775884/baubotanik-the-botanically-inspired-design-system-that-creates-living-buildings
  5. https://yapidergisi.com/canli-strukturler-surdurulebilir-yapili-cevreler-icin-bir-alternatif-olabilir-mi/
  6. Knippers, Jan, Klaus G. Nickel, and Thomas Speck. "Biomimetic Research for Architecture and Building Construction." Switzerland: Springer International Publishing (2016).
  7. https://futurearchitectureplatform.org/projects/537905c7-70ab-4bbb-a4a9-3ef833f1c078/
  8. http://www.baubotanik.de/index_en.html?open=true
  9. https://www.arc.ed.tum.de/en/gtla/research/baubotanik/

Görseller

Resim 1: Royal Danish Academy Resim 2: Bruno Mies, Resim 3: Re-Thinking the Future, Resim 4: Idesignarch, Resim 5: ArchDaily, Resim 6: Atlas Obscura, Resim 7: Hurriyet.com, Resim 8: NextRoom, Resim 9: TreeShapers, Resim 10: Atlas Obscura, Resim 11-12: ArchDaily, Resim 13: Cira Moro, Resim 14: Future Architecture, Resim 15-16-18: Ferdinand Ludwig, Resim 17: Ludwig.Schönle, Resim 19-26: GAD Archive

Kapak Resmi: Bruno Mies

 

Son Blog Yazıları