GQ STYLE

 
MİMARİ ESKİDİKÇE GÜZELLEŞİYOR



Güzellik algıyla alakalı ama bilinen bir gerçek var; binalar belli süreleri atlattıkça güzelleşiyor. Hatta bunun,
yaşamayı gerektirecek unsurları bulundurup bulundurmamasıyla da ilgisi yok. Hiç penceresi, kapısı olmayan bir bina da
estetik bulunabiliyor. Mimari eskidikçe güzelleşiyor. İngilizcesi "ruined beauty" bizdeki "mihrap yerinde”
yani. Bazı şehirler geçmişine ait izleri taşıdıkları için güzeller. Bir her şeyiyle orada olan binalar var, bir de zihninde tamamladıkların.
Örneğin Esma Sultan projem: dışında cam bir kütle var, içi olduğu gibi duruyor. Pencereleri olmasa da güzel bir proporsiyon.
Oranları formüllere uygun yapılmış bina, natamam bile olsa iyi durur. Mimariye bakınca anıların canlanıyor. Çocukluğunu anımsıyorsun belki orada bir aşk yaşadın ya da enteresan biriyle karşılaştın. Mimari iyi ya da kötü hatıralar üretiyor, istenir
ki iyi hatıralar üretsin.

MODA VE MİMARİ ZIT KUTUPLAR


Bizim mesleğimiz geçmişle çok alakalı, moda ise bugünle.


Kari Lagerfeld hep geçmişle bir bağı olmadığını söyler. Onun açıklamaları her zaman ilgimi çekiyor, her zaman ilginç bir karşıtlık benim için. H&M için yaptığı çok önemli. Modayı erişilebilir olarak konumladı. Kendisi öyle yaşamadığı halde güzel bir çizgi tutturdu. Moda, reel bir kavramı soyut hale getirme ifadesi. Aslında bir elbise giyeceğiz, yani üstümüzü örteceğiz. Ama moda bunu olduğundan daha yumuşak, hafif bir hale sokup soyut bir duruma getiriyor. Üzerindeki bir desen ya da baskı bir giysiyi giysi olmaktan çıkarıp mesaj veren bir objeye dönüştürüyor. Mimarideyse soyut bir düşünceyi somut hale getirmeye çalışıyoruz. Bir fikirle başlayıp insanların içine güvenle girmesi, yağmurda, yangında, depremde korunabilmesi için bir sistem oluşturuyoruz.
Onu kullanılabilir kılıyoruz.

GİYDİĞİM HER PARÇAYI HİSSETMEK İSTERİM


Çok seyahat ediyorum, günü çok uzun kullanıyorum. Gündüz ve gece giyilebilecek. renk değiştirebilecek kumaşlara çok bakıyorum. Esnek, saf kumaşları tercih ediyorum. Kıyafet seçerken rahatlık ve dayanıklılığına dikkat ederim, içinde rahat ettiğim giysiden birkaç tane aldığım da olur. Prada örneğin, uzun süre kullanılabilir. Bir ayağım Amerika'da olmasına rağmen Amerikan tarzı, casual giyimi sevmem. O rahatlıktan bahsetmiyorum. Aşırı bol, renk uyumsuz, soluk giyim bana göre değil. Gömlek içine tişört anlamsız geliyor. Ben giydiğim her parçayı hissetmek isterim.


ISSEY MIYAKE’Yİ TAKİPTEYİM

Issey Miyake’ye çok hayranım ama giyemiyorum. Erkekler için çok fazla üretmiyor. Çok baskın bir çizgi olduğunu kabul etmek lazım. Yaptığı her şeyi mutlaka izliyorum.


INSAN VUCUDUNU TANIMALI


Çok ufak değişikliklerle kıyafetinizi kendinize özel bir şeye dönüştürebilmeniz önemlidir. Mendil benim için öyle bir aksesuardır örneğin. Hepimiz farklı beden özellikleri taşıyoruz. İnsan kendi vücudunu tanımalı,jestlerini bilmeli. Markaların her vücut yapısına uygun farklı kesimleri var. Başkalarıyla aynı şeyleri aiysen bile, kıyafetler duruşun ve taşıyışınla farklılık gösterir. Vücuduna özen gösteren, spor yapanlar
için "ne giyse yakışıyor" derler. Katılmıyorum. Ben vücudun kıyafetle nasıl değerlendiğine bakıyorum.


NE DİNLİYOR?
Ruhuma göre müzik dinlerim. Şu an Ruanda'da bir proje üzerinde çalışıyoruz, Afrika müziği dinliyorum. Müzik de
mood'la ilgili bir şey. Bodrum en çok proje yaptığımız yerlerden biri. Yunan müziğiyle eğlenebiliyorum.

Lirik müzik birinci tercihim değil. Enstrümantal müzik tercih ederim ama mübalağasız. U2'nun tüm albümlerini severim.

OKUYOR?


Mesleğimle ilgili kitapları okuyorum; sanat ve arkeolojinin de içinde olduğu geniş bir yelpaze.


Umberto Eco okumayı severim. Alain de Botton’un zaman içindeki keşiflerini izlemek ilginç oluyor. School of Life diye bir oluşumla anlamaya çalışıyor. Bazen çakışıyoruz. Gazete nadiren okuyorum. Sosyal medyayı çok takip ederim.
Elinizde iyi adresler varsa harika paylaşımlar oluyor. Kafa dağıtmak için de bakıyorum

MARKAYI KENDİ YERİNDEN ALMAYI TERCİH EDERİM


Böyle yerler de tasarladığım için, alışveriş yapmayı, çarşı pazar dolaşmayı seviyorum. Aradığım şey, arkasındaki zeka, akıl. Marka farklı olmaktan da önce farkındalık yaratmalı. Bu strateji tutturulabilirse başarılı olunuyor. Gittiğim yerin yerel markasını almayı tercih ederim. Paul Smith! Londra'dan, DKNY'ı New York’tan, Prada'yı İtalya'dan almayı daha anlamlı buluyorum. Armani, Amerika'dan alınmaz çünkü oranın vücut yapısına göre gönderiliyor. Shanghai Tang giyerim; ya Londra'ya ya da Hong Kong’a gittiğimde alırım. Issey Miyake'yi de Japonya'dan almak daha mantıklıdır. Bulamadığınız bir ürün olursa bulurlar.


ORHAN PAMUK’UN NE GİYDİĞİNİN ÖNEMİ YOK Bu şirkette 60 kişi var. Onlara tavsiyede bulunurum, hediye alırım, bazen onlarla beraber alışverişe giderim. Bir şekilde kadın-erkek herkese müdahalede bulunurum. Aynı mesleğin içindeyiz, sıkıntılarını biliyorum. Orhan Pamuk yazmak için yalnız yaşamayı tercih eden biri; onun ne giydiğinin bir önemi yok.
MİMARLAR SİYAH GİYER


Mimarlar Siyah Giyer diye bir kitap var.


Ben de dahil tüm mimarların siyaha merakı vardır. Hem göz önündedirler hem de herkesten farklı bir zamanda kapanıp çalışmaları gerekir. Siyahın bana da rahatlık verdiğini, daha iyi hissettiğimi söyleyebilirim. Ama daha çok kış döneminde tercih ederim. Yazın renklilere dönerim.


SON KUŞAK RENKLENDİ


Türkiye’de bazı bölgelerde renk skalası çok düşük. Markaların da aaranti renk skalaları vardır. Türkiye'deki mağazalarda bunu çok rahat görüyorum. Yurt dışındaki renkler gelmiyor. Modanın gelişebilmesi için renk kültürünün de yerleşmesi lazım. Renk konusunda görsel olarak düşük bir dönem geçirdi Türkiye. Daha çok, son kuşakla renklenmeye başladı.
KADININ GÖZÜNE BAKIN


Erkek modası kadın gözüyle şekillenir. Kadının kötü giyinen bir erkeğe bile toleransı vardır. Samimiyet çizgisindeyse olanı kabul eder, fazla dokunmaz. Yapmacık, gösteriş meraklısı olanı ise asla beğenmez. Erkek kadının neresine bakacağını hiç düşünmesin; gözüne baksın, anlar zaten.



Fotoğaflar