Simultaneous space, refers to a space that fulfills multiple functions or offers various experiences at the same time, and it has been a crucial component of architectural design throughout history. The evolution of this concept can be outlined through significant developments from ancient times to the present:
Atriums, commonly found in Roman houses, served multiple functions simultaneously as central spaces for social gatherings, religious rituals, and for managing light and ventilation.
Large halls in castles and manors hosted a range of activities, such as dining, sleeping, entertaining, and administrative functions. These spaces stand as clear early examples of simultaneous space.
In European palaces and mansions, grand courtyards and salons were used for meetings, performances, and official receptions, integrating multiple functions into the same architectural space.
Industrial buildings began to be constructed with flexible, open-plan layouts that accommodated various stages of the production process within a single space, responding to changing industrial needs.
Modernist architects like Le Corbusier and Ludwig Mies van der Rohe emphasized open-plan living in residential design, highlighting the importance of multifunctional living spaces.
Notable examples:
Architects in this era shifted toward more playful and flexible designs, blending different uses and functions within a single space.
A key example:
As urban space becomes increasingly limited, there is a strong trend toward:
Moving forward, spaces that accommodate multiple functions simultaneously are expected to evolve in line with sustainable and resilient design principles.
This shift will support adaptability to environmental conditions and changing social needs, ensuring the long-term viability of built environments.
The concept of simultaneous space has undergone a long evolution — from practical solutions in ancient times to complex, tech-driven designs today.
This progression has been guided by the growing need for efficiency, adaptability, and spatial intelligence in the built environment
TR
Simultaneous space, bir alanın aynı anda birden fazla işlevi yerine getirmesi veya çeşitli deneyimler sunmasıyla tanımlanır ve mimari tasarımın önemli bir bileşeni olmuştur. Antik dönemlerden günümüze kadar, simultaneousspace kullanımında kaydedilen önemli gelişmeleri vurgulayan tarihsel birgenel bakış şu şekilde özetlenebilir:
Antik ve Klasik Dönemler – Roma Atriumları (M.Ö. 2. yüzyıl civarı):
Roma evlerinde sıklıkla bulunan atriumlar, sosyal etkinliklerin gerçekleştiği, dini ritüellerin uygulandığı ve ışık ile havalandırmanın kontrol edildiği merkezi alanlar olarak aynı anda birden fazla işlevi yerine getiriyordu.
Orta Çağ –Ortaçağ Salonları (5.–15. yüzyıllar):
Kaleler ve malikanelerde yer alan büyük salonlar; yemek yeme,uyuma, eğlenme ve idari işlerin yürütülmesi gibi farklı faaliyetleri bir arada barındırarak çok işlevli alanlar sunuyordu. Bu mekânlar, simultaneous space kavramının en somut örneklerini oluşturuyordu.
Rönesans ve Barok Dönemler – Avlular ve Salonlar (15.–18. yüzyıllar):
Avrupa sarayları ve konaklarında bulunan geniş avlular ve görkemli salonlar,toplantılar, performanslar ve resmi kabuller için kullanılarak aynı mekânda çok sayıda işlevi barındıran alanlar haline gelmişti.
Sanayi Devrimi – Fabrika Alanları (18.–19. yüzyıllar):
Sanayi binaları, değişen üretim ihtiyaçlarına uyum sağlamak için esnek ve açık planlı tasarımlarla, farklı üretim süreçlerini aynı mekânda barındıracak şekilde inşa edilmeye başlandı.
20.Yüzyılın Başları – Modernist Hareket (1920’ler–1950’ler):
Le Corbusier ve Ludwig Mies van der Rohe gibi modernist mimarlar, konut tasarımlarında açık plan anlayışını öne çıkararak çok işlevli yaşam alanlarının önemini vurguladılar. Mies van der Rohe’nin Farnsworth Evi ile LeCorbusier’nin Villa Savoye’si bu yaklaşımın çarpıcı örnekleri olarak öne çıktı.
20.Yüzyılın Ortaları ve Sonları – Postmodernizm (1960’lar–1980’ler):
Bu dönemde mimarlar, daha playful veesnek tasarımlar geliştirmeye yönelmiş, tek bir mekân içinde farklı kullanım biçimlerini ve işlevleri harmanlamışlardır. Richard Meier’in High Museum of Art projesi,çeşitli sergilerle birlikte topluluk etkinliklerine ev sahipliği yapabilen çok amaçlı galeri alanlarını örnekleyen önemli bir çalışmadır.
Çağdaş Dönem – Adaptive Reuse ve Açık Plan Yaşam (1990’lar–Günümüz):
Kentsel ortamlarda alanın giderek azalmasıyla birlikte, mevcut binaların yeniden işlevlendirilmesi ve farklı aktiviteleri barındırabilecek esnek, açık planlı daire ve ofislerin tasarlanması yönünde güçlü bir eğilim ortaya çıkmıştır.
Günümüzün modern örnekleri arasında şunlar öne çıkar:
· OrtakÇalışma Alanları: Farklı işletmelerin ve bireylerin aynı anda faaliyet gösterebileceği, çok işlevli çalışma ortamları olarak tasarlanan veya dönüştürülen mekânlardır.
· AkıllıEvler: Mekânların kullanıcı ihtiyaçlarına dinamik biçimde uyum sağlamasına imkân veren akıllı teknolojilerin entegre edildiği yaşamalanlarıdır. Hareketli duvarlar veya ayarlanabilir mobilyalar sayesinde oturma alanları çalışma alanlarına dönüştürülebilmektedir.
· Karma Kullanımlı Yapılar: New York’taki HudsonYards veya Londra’daki Battersea Elektrik Santrali gibi projeler, konut, ticaret ve rekreasyonalanlarını tek bir mimari yapı içinde bütünleştirerek farklı işlevleri bir araya getiren kentsel kompleksler oluşturmuştur.
Gelecek Trendleri – Sürdürülebilirlik ve Dayanıklılık:
Gelecekte, aynı anda birden fazla işlevi barındırabilen mekânlar yaratma eğiliminin, sürdürülebilir ve dayanıklı tasarım ilkelerini de içerecek şekilde evrilmesi beklenmektedir. Bu yaklaşım, mekânların farklı çevrese koşullara ve değişen sosyal ihtiyaçlara uyum sağlamasını güvence altına alacaktır.
Aynı anda çok işlevli kullanım kavramı, antik çağlardaki pratik çözümlerden günümüzün karmaşık ve teknoloji destekli tasarımlarına kadar uzanan uzun bir evrim süreci geçirmiştir. Bu süreç, inşa edilmiş çevrede artan verimlilik ve uyumluluk ihtiyacı tarafından yönlendirilmiştir.