Hello Bodrum & Çeşme eki

 

Bodrum & Cesme

RÖPORTAJ: YASEMİN AKSOY FOTOĞRAFLAR ENGİN AYDENİZ

 

MİMAR GÖKHAN AVCIOGLU

"İstanbul’un tek alternatifi Bodrum ’dur”

Mimar Gökhan Avcıoğlu, Bodrum’daki ofisini İstanbul’dan sonraki en önemli adresi olarak görüyor. Onca otel projesi yapmış olmasına rağmen teknesinde kalıyor, "Burada yaşamak isterdim” diyor. Yıllara meydan okuyan Nazenin teknesinde, denizciliğin mimarlığına kattığı değerleri ve Bodrum’un yeni mimari çizgisini konuştuk.

 

|HELLO!: Bodrum için beyaza boyanmış 2. İstanbul deniyor, ne düşünüyorsunuz?

Gökhan Avcıoğlu: İstanbul, Türkiye'nin dörtte birinin yaşadığı bir merkez. Sanat, finans, medya, sosyal hayat, üretim: her konuda merkez oldu. New York bu kadar merkez değildir. Bu. büyük bir yük. Bu. günlük hayatın her noktasına siniyor, rahatsız ediyor. Dışarıdan gelenlerin getirdiği yerine, götürdüğü şeyler oluyor. Nüfusu azalacak, şehir kararlarında kadınların ve gay’lerin sözleri de dinlenecek, yabancılara kucak açılacak. Kısaca İstanbul’un bu noktadan sonra yapacağı şey, global bir şehir olmak. Bunu başarırsa kurtulur.

İstanbul'a alternatif şehirlerden bir tanesi Bodrum. Hatta İstanbul’dan sonra, İstanbul alışkanlıklarını sürdürebileceğiniz tek yer Bodrum. İstanbul ruhunu çok kaybetti. Doğudan çok göç oldu ve İstanbul yerlisi azınlık kaldı. Oranlarsak Bodrum'daki İstanbullular daha çoktur.


HELLO!: Bodrum’da yaşamayı düşünür müsünüz?
G. Avcıoğlu: Ben Bodrum’da yaşarım. İşim gereği çok seyahat ediyorum. Bodrum’dan gitmeye kalksam, aktarmalarda çok vakit kaybederim. Tek sebep gerçekten bu. Yoksa ben de Bodrum'da yaşamayı tercih ederim. Diğer iki ofisimizden biri New York’ta, diğeri de burada. En aktif olanlar İstanbul ve Bodrum. Burada 21 tane koy var. İki tane koyu olan Çeşme’yle ya da Alaçatı’yla kıyaslanır mı? İsteğimiz, arzumuz, Bodrum’un kendi kendine yeten bir kent durumuna geçmesi. Sadece yazları işgal edilen bir yer olmasın. Burası değişik üniversiteler, sanat tarihi, mimarlık, arkeoloji, culinary, otelcilik, hizmet servisleri, sosyal medya, dijital teknolojiler gibi eğitimler için çok müsait. Türkiye’nin Kaliforniya'sı bir anlamda. Farklı yaşam alternatifleri var. Turgutreis başka, Yalıkavak başka, Bodrum'un içi başka türlü
yaşam şekilleri sunuyor. Ayrıca 3 bin yıllık tarihi olan bir yer. Burada medeniyetler kurulmuş. Sanat, edebiyat, bilim hep çok kuvvetle var olmuş burada. Düşünsenize, dünyanın yedi harikasından biri olan Kral Mausollos’un mezarı, yani Halikarnas Mozolesi burada. Sonradan sürgün şehri olmuş, o değerini kaybetmiş ama kökleri hâlâ sağlam.


HELLO!: Bodrum’da başlayan markalı konut projelerinin farkındasmızdır. Keşke böyle yapmasalardı derken buluyor musunuz kendinizi?


G. Avcıoğlu: Bodrum yine de bazı imar kanunları sayesinde çok daha iyi korunmuş durumda, başka şehirler kendi derdine yansın. Türkiye’nin genelinde olan bu problemler, yerleşmenin olduğu her yerde yaşanacak.


Cumhuriyetin kuruluşundan beri aynı yanlışlar yapılıyor. Zaten alıcı da Bodrum’u yaşamadığı, denizi görmediği bu gazlama projelerin çoğuna rağbet etmiyor. Onların geldikleri gibi gideceklerini düşünüyorum. Çünkü buralar onların beklentisini sağlayan bir kârlılık sunmayacaktır.


HELLO!: Bodrum’un koyları turistik tesis mi olmak, konutlar mı olmalı, halka mı ait olmak?

G. Avcıoğlu: Hepsi bir arada olmalı.


HELLO!: Hepsi olmuyor, konutlar ve oteller kapatınca halk için yer kalmıyor.

G. Avcıoğlu: Sahiller halkındır. Kimse kapatamaz.


HELLO!: Kapatan yüzlerce otel sayabilirim size...

G. Avcıoğlu: Ama istersen ben denize girmeye geldim deyip girebilirsin, kimse kapatamaz.


Şezlongu kullanamazsın, belki onun bir ücreti vardır, ama onun dışında beş para vermeden tüm sahilleri kullanabilirsin. Bütün dünyada böyledir bu. Turgutreis’te yaptığımız Swissötel’de de öyle. Biz kumsalın sağında solunda bir engel yapmadık.

 İsteyen tüm sahilde yürüyüş yapabiliyor. Gelip denize girebiliyor. Sadece şezlonglar ekstra ücretli olabilir. Sahiller herkesindir. Bu kanuni olarak böyledir, sahip çıkmak gerek. Toplum bilinciyle ilgili bir şey. Ben Gezi gençliğinden bu sahiplenmeyi bekliyorum. Çünkü bence Gezi, mimari bir harekettir.



HELLO!: Bodrum'da popüler bir hareket var, yerel malzeme ve geleneksel yöntemlerle yapılan evler...

G. Avcıoğlu: Biz buna mimarsız mimarlık diyoruz. Bu girişimin kuvvetli olması çok önemli; çünkü bazen mimari, mimarlara bırakılmayacak kadar önemli bir konu oluyor. Ama ben bunu yapamam; çünkü profesyonelim. Bağlantılar, ışık ağırlıkları, bir alan olan strüktürler. formlarla ilgiliyim. İnşa etme teknikleri benim için arka planda kalıyor. Öncelikle mekânlar, araziyi değerlendirmek önemli benim için. Bana göre yerel olan Halikarnas Mozolesi dir. Ben bir proje üzerinde çalışırken Efes’teki yamaç evleri kullanıyorum yerel olarak. Bana ilham veren onlar.


HELLO!: Bodrum mimarisi deyince...


G. Avcıoğlu: Benim aklıma Halikarnassos, eski Myndos yerleşkesi, İyonya ve bütün Grek mimarisi geliyor. Çocukluğum buralarda geçti benim; Azra Erhat, Sebahattin Eyüboğlu, Cengiz Bektaş’ı dinleyerek. Ege’nin tarihi hikâyeleri içinde... Bugünkü Bodrum’a değil, dünkü Bodrum’a bakıyorum ben.


HELLO!: Bodrum’da hangi projelerde sizin imzanız var?

G. Avcıoğlu: Kuum Otel. Mandarin Residences, Turgutreis Svvissötel, birkaç ev projesi yaptık. Buradaki ofisimizde devam eden projeler var. Bodrum’da her zaman bir projemiz oluyor.


HELLO!: O kadar otel yaptınız ama teknede kalıyorsunuz. Özel bir sebebi var 1111?

G. Avcıoğlu: Sebebi, Rahmi Koç un ilk dünya turuna çıktığı bu tekne. Nazenin. 20 metrelik, 40 yaşındaki tekne 5 senedir benimle ve adı şimdi NazQ, Hem yelkenli hem motoryat, catch olarak geçiyor. Tik ağacından, tamamen antistatik olarak Türkiye'de yapılmış olan tekneyi zamanında Rahmi Koç kendisi için yaptırmış.


HELLO!: Teknede yaşam, sizin mimarlığınıza nasd etki yaptı?
G. Avcıoğlu: Minimumda yaşamayı öğreniyorsun mesela. Ben çok ev mimarı değilim. Beni bilip de gelen insanlarla ev çalışıyorum. Ama buradan ofise gidince, "Ben süveterlerimi ayrı bir rafta istiyorum” diye bir müşteri isteğiyle karşılaşınca insan yadırgıyor tabii. Denizde olduğun zaman her şey çok derli toplu, sağlam olmalı. Teknede yaşamaya başladıktan sonra inşaat sektörü çok üfürük geliyor deniz sektörüne göre. Çünkü denizde her şeyin en sağlamını, en iyisini almak zorundasın. Her şeyi denemelisin ve yedekli olmalısın. Ben, deniz bilgim olmasaydı. Esma Sultan projesini yapamazdım. Burada kullanılan tüm akşamları, yapının incelmesi için gerekli olan tüm hareketleri Esma Sultan'da görürsün. Ben denizcilerden çok şey öğrenmişimdir. Mimarlıkta farklı öğrendiğimiz pek çok konu için başka bakış açıları kazanmışımdır.


HELLO!: Daha önce hiç tekne yaptınız mı?


G. Avcıoğlu: 11 iç tekne yapmadım ama bunun bir büyüğü üstünde çalışıyorum. 24 metrelik. Bu tekneyi model aldım. Bu teknenin çok doğru oranları ve planı var.

Yabancı yapım teknelerle, bizim Egeli Türk teknelerinin tasarımı arasındaki fark şudur: Bu arka bölüm, yani keyif bölümü bizde büyüktür. Onlarda yoktur, kamaralara önem verirler; çünkü okyanus gibi, dalgalı denizler için tasarlanmışlardır. Biz hem keyif 28 olsun hem seyir olsun isteriz. Ama eminim okyanusa da çıksaydık bununla çıkardık. Çünkü paylaşmayı seviyoruz, dostlarla olmayı istiyoruz.


HELLO: Gökhan Avcıoğlu imzasıyla bir mimari proje nasıl şekillenir?

G. Avcıoğlu: I ler yeni proje geldiğinde, hâlâ kendime göre korkularım olur. Sonuçta bana da proje bir zarfla vahiy şeklinde gelmiyor. Burada bunu yap, şurada şunu yap demiyor kimse. Ben de düşünüyorum, taşınıyorum, uykusuz kalıyorum, gece kalkıp dolanıyorum. Ama bunu müşteriye yansıtmıyorum. Onun karşısında eyvah ne yapacağız, nasıl çözeceğiz demiyorum. Mies van der Rohe’nin bir telkini vardır, böyle durumlarda hiçbir zaman mimari konuşmayın; havadan sudan, çocuklardan konuşun, politikadan, futboldan bahsedin der. Yeni mezunken Arredemento Mimarlık için röportajlar yapardım. Ünlü bir mimarın kapısını çalsam, ben genç bir mimarım bana biraz anlatın desem, yüzüme bakmazdı. Röportaj dediğimde -şimdi olduğu gibi-şakıyor. Jean Nouvel, Richard Mayer, Frank Gehry, Emilio Ambas, Richard Moris'e gittim. Behruz Çinici'yle yaptığımız bir röportajda demişti ki; "Ben bir projeye başladığım zaman Behruz gider, Nevruz gelir." Herkes kapıları kapatır kaçarmış. Bazen ben de öyle oluyorum.


HELLO: Hâlâ kalem kâğıtla mı çiziyorsunuz projeleri? Bilgisayarda değil mi?

G. Avcıoğlu: Onu arkadaşlar çiziyor. Ana fikrin çıktığı eskizleri ben hazırlıyorum, onlar bilgisayarda detay land ırıyor.


HELLO: İşinizin keyifli kısımları neler?


G. Avcıoğlu: Proje sahipleriyle arkadaş oluyoruz, vakit geçiriyoruz, yemeklere çıkıyoruz. Ortaklar, çalışanlar veya eşler birbirlerine söyleyemediklerini bizim üzerimizden söylüyorlar. "Aslında ben bir oda daha istiyorum", "Biz patronumuza anlatamıyoruz ama bu bölüm bizim içimizde olmamalı, başka bir yerde olmalı” gibi. Bunlar hep bize söyletilir.


HELLO!: Sonrası nasıl gelişiyor?

G. Avcıoğlu: Ben mimariyi kelimelerle inşa ederim. Projenin anlamını yakalamaya çalışırım. Tek kelimeyle o projeyi açıklamaya çalışırım. Her projede tek kelimeye indirgeyemiyorum ama mutlaka 3-4 anahtar kelimem oluyor. O da benim çıkış noktam oluyor.


HELLO!: Fikirleri nasıl buluyorsunuz?

G. Avcıoğlu: Bir proje geliyor, bende kafa çalışmaya başlıyor. Her ne kadar kendime söylensem. sözleşme yapılsın bekle, iki tarafın ciddiyeti belli olsun, ondan sonra çalışmaya başla diye kendimi eğitmeye çalışsam da kafa çalışmaya başlıyor. Gece rüyama giriyor. Sabah ya da gece yarısı kalkıyorum,
mimari hamleleri düşünmeye başlıyorum. Ertesi gün ofiste bu fikirlerimi 2 kişiye anlatıyorum. Onlar kendi ekiplerinden 3’er kişiye anlatıyorlar. Sonra şantiyede o proje için 300 kişi çalışıyor. Bana dönüp buyurun kime bakmıştınız bile dedikleri oluyor. Bu benim rüyamdı, sen kimsin diyemiyorsun tabii orada...


HELLO: Size teknik destek sağlayan ekipleriniz de var mı?

G. Avcıoğlu: İstanbul'da 200 metrekarelik bir maket atölyemiz var. Randering - 3E> çizimler yapılan ayrı bir bölümümüz var. Printer’dan basılan maketler hazırlanıyor, uzaydan arsa fotoğrafları üzerinden çalışıyor, bazen bu fotoğraflar gerçek topografyayla uymuyor. Yerine göre evler tekrar yenileniyor.


Daha sonra uygulama projelerinin çizilmesi, inşaatın sürmesi gibi boyutları var. İnşaatın bitmesiyle bitmiyor iş. Bizim yaptığımız binanın sahibi orayı satmış olabiliyor, yeni sahibi yapının fonksiyonunu değiştirmek isteyebiliyor. Bizim Kadıköy’deki tuvalet projesinin üzerinden Marmaray geçecekti. Orası vapı ödülü almış, küçük ama değerli bir projedir. Yetkilileri aradım, merak etme dediler, onun aynısını biraz yana yapacağız çünkü oradan Marmaray geçiyor. Mühendislerinizle konuşalım bir çözüm bulalım dedim. İlgi gösterdiler, Marmaray kaydı, tuvaletler için. Biz bunu sahiplenmesek o yapı gidecekti. Bunların tümüyle şahsen ilgilenmek gerek.


HELLO!: Bir bina yaparken bu kadar küresel düşünen kaç mimar var acaba?


G. Avcıoğlu: Ortak referans noktaları yaratmamız gerekiyor. Biz kendi arsamız içinde yaptığımız iyi binalarla uzaydan gelmiş gibi kalıyoruz. Bütünsel kararlar vermek gerek. Kötü bir film içinde iyi bir öpüşme sahnesi çekmek gibi. Ama bu yanlış, artık görüyorum ki tüm filmin iyi olması gerek! Artık tek binalar değil, kentsel kararlar daha çok ilgimi çekiyor.


HELLO!: ‘The Proje’ hangisi?

G. Avcıoğlu: Hepsi. Bir tanesini seçemem. Ama şunu söyleyebilirim, benim mübalağasız ve tartışmasız, 7’den 77ye kabul gören tek projem Esma Sultandır. Orada ortak bir sevgi var.


HELLO: Gelecek projeleriniz neler?

G. Avcıoğlu: Geçen sene mimarlık ve şehir kültürüyle ilgili bir vakıf kurdum. Merkezi İstanbul ve Bodrum. Vakıfta sosyal sorumluluk projeleri yürütüyoruz ve yeni nesil mimarlar yetiştiriyoruz.


Bazı okullarda workshop’lar yapıyoruz. En son Kayseri Mimarlar Odası ile Kayseri Üniversitesi’nde, DYO işbirliğiyle iki günlük workshop yaptık. Her yıl 40-50 hatta 60 öğrenci staj için geliyor. Küçük bir okul gibi olduk. Bunu daha ciddi bir platforma taşımayı düşünüyoruz. 









 

 


Fotoğaflar