Konforum 01-2013

 

 sokak çocuğuyum ben...

Mimari tutkularını sokaktan aldığı duygularla besleyen, sokaktan eve girmeyi hayatın dışına çıkmak olarak kabul eden bir mimar Gökhan Avcıoğlu. Şehirlerin dışına taşan metropol insanlarına büyük ve yalnız binalar inşa etmektense, sokakların varlığını yüceltecek yapılar tasarlamayı daha çok seviyor.

NLF Bursa projesinin durumunu herkes çok merak ediyor. Siz bu konuda bir şey söylemek ister misiniz?

Biz Dara Kırmızıtoprak'la bazı projelerde beraber çalışıyoruz. Mimari, ıç mimari birlikte. 0 iç mimari konusunda daha tecrübeli bir ekibe sahip, biz de mimari konusunda... Bu da o projelerden biri. Henüz detayları geliştiriliyor. Önümüzdeki günlerde inşaatı başlayacak, içinde küçük bir alışveriş merkezi, bir otel, bir de konut olacak. Otel gruplarıyla görüşmeler sürüyor.

Son zamanlarda Bursa'da yoğun bir yapılaşma var. Bunları gözlemleme şansınız oldu mu?

Tarım alanlarının sanayi alanları haline dönüştürülmesiyle beraber Bursa da bu yanlış şehirleşmeden payını aldı. Sanayinin orada çöreklenmesi Türkiye ekonomisi için belki iyi bir şeydi, ama Bursa için çok iyi olmadı. Kötü sanayileşme ve kötü çevreleşmeyle beraber Bursa'da ciddi anlamda kötü bir kullanım oluştu. Bu alandaki hatalarla Bursa kendi içi turizmine de zarar verdi. Bursa her bakımdan kendi kendine yeten bir kentti. Yeşil Bursa, yalan oldu. Şimdi bütün Türkiye'de olduğu gibi Bursa'da da sanayi kendisi için başka alanlar arıyor, küçülüyor, yer değiştiriyor, işçiliğin daha ucuz olduğu veya daha kompakt bir sistemle üretim yapabilecek fabrika düzenlerine geçiyor. Dolayısıyla Bursa'da yemden bu alanların değerlendirilmesi, bulün Türkiye'de moda olan kentsel dönüşüm ile birlikte yeniden gündeme gelmeye başladı. Ekolojik tarım, ekolojik mimari, ekolojik yerleşim, ekolojik şehircilik, ekolojik sanayi üretimi gibi konuların lekrar gündeme gelmesi hem Bursa'ya hem de Türkiye'ye önemli katkılar sağlayacak. Bursa zengin şehirlerimizden biri. Kazandıklarını sadece kendi bölgesinde bıraksa, belki de Türkiye'nin İstanbul'dan sonra en zengin şehri olur herhalde ama Bursa'da bir atalet var, kendini iyi anlatamıyor. Sanatla ilişkisi zayıf. Bursa'da şu anda dışardan gelenlerin etkin olduğu bir durum var ama sanayileşmenin azalmasıyla, onların zamanla gideceğini düşünüyorum, o yönde bir geri dönüş var. Sanayinin zaman içerisinde Bursa'da önemini yitireceğini düşünüyorum ve bunu Bursa için bir şans olarak görüyorum.

Loft, penthouse gibi yakın geçmişte hayatımıza giren mimari seçenekler hakkında ne düşünüyorsunuz? Neden geldiler? Nasıl geldiler?

Türkiye'deki imar yönetmeliklerinde binayı bir çatıyla bastırmak ve belediye imar kurallarına insanların zorla uymasını istemek gibi bir alışkanlık var. One&Ortaköy'de çatıyla ilgili birçok unsur, imar yönetmeliğini zorlayan biçimde dolu. 0 bina aslında imara uymuyor ve hatta imar yönetmeliğindeki bazı maddelerin değiştirilmesine de etkisi oldu.

Depremden sonra, bu saçmalık yüzünden çok ağır çatılar yapılıyor. Çatı araları, çatı dışları kullanılamıyor. Çağdaş mimarlık iki konuda imtihan veriyor; yalıtım ve daha önce kullanılmayan alanları kullanıma açmak. Bizde yirmi katlı çok yüksek yapılar var. Tepelerinde kiremit çatı var. Mimarlığın gelişmesine de aykırı bu. New York'ta da çok yüksek yapılar görürsünüz ama çatıları kiremit değildir. Cok yüksek yapılarda eğimli bitişlerle karşılaşırsınız.
Bir stilin devamı olarak yapılmıştır onlar. Loft ve Penthouse dediğimiz projelerde keyifli alanlar elde edebiliyorsunuz ama çatı kötüyse, oradan bir mekân çıkarmanız mümkün değil. Türk inşaat sektörünün çatıyla imtihanı çok iyi geçmedi. Çatı arası genellikle depo olarak kullanılan, evde çalışanların kaldığı bir yerdi. Batı şehirlerindeki kullanımı da öyleydi. Fakat şehirlerdeki nüfus arttıkça bu alanlar değerlendirilmeye başlandı. Ahşap ev kültüründen apartmanlaşmaya geçiş çok hızlı oldu Türkiye'de. Şartlar nedeniyle kabul görmüş şeyleri buraya ait olarak görmek doğru değil. Geçmişinde böyle bir şey yok zaten. Dolayısıyla bunlar değişebilir.


Şimdi yaşıyor olsa bunca deneyiminiz ve başarınızla bile çırağı olmaya razı geleceğiniz mimar kim?

Uruguaylı mimar, mühendis Eladio Dieste.maddelerin değiştirilmesine de etkisi oldu.”

Bursa’da yeşili hala koruma şansımız var mı?

Toprak verimli. Bu cok önemli bir avantaj. İklim müsait. İklim betona uygun değil aslında.

Mimarlık, yakın gelecek için Türkiye’ye ne vaat ediyor?

Türkiye gelişmekte olan bir ülke, gelişmenin sancıları bunlar. 19. yüzyılın sonunda Londra nasılsa, şu anda İstanbul da öyle. Bursa da öyle. Oralarda başka sosyal problemler de vardı. İnsanlar haftanın yedi günü, her gün on altı saat çalışıyorlardı. Haklar çok daha düşüktü. Günlük hayatın içine katılmaları çok daha zordu. Büyük sosyal uçurumlar vardı. Türkiye modernizmin bedelini ödemedi daha.

Hangisini tasarlarken özgürlük alanı daha geniş, heyecan daha fazla oluyor?

Bu aslında projeyle ilgili bir şey değil.

Ben sanat kökenliyim. Sanatta siz kendi duygularınızla, hayata bakışınızla, rüyalarınızla, kendi yeteneklerinizle hareket edersiniz. Özgürlük yerine ben daha çok kıstas olmasından rahatsızlık duymam. Yani özgürlük arasaydım. sanatla olan çalışmalarıma devam ederdim. Mimarlık, takım halinde çalışılan bir iş. Bu işte sonsuz bir özgürlük arayışı olmaz.

Mimari yeteneğinizi en iyi besleyen alışkanlığınız, hobiniz ya da merakınız ne?

Mimarlık, birçok meslekte olan unsurun bir araya geldiği bir durum. Biraz mühendis olacaksınız, biraz dedektif, biraz sanatçı, biraz tarihçi olacaksınız. Cok gezeceksiniz. Hepsinin toplamından bir şey çıkıyor. Ev ödevi çok olan işlerden biri mimarlık. Günde sekiz saatin yetmediği bir iş. Sürekli gelişen bir tarafı var. Bu bazen ileriye, bazen geriye dönük oluyor. Bazen çok eski yapıların yapılış hikâyeleri ya da becerdikleri şeyler, bugünkü bir binadan çok daha enteresan olabiliyor.

Gökhan Avcıoğlu’nun mimari tarzı nedir?

Ben daha çok sokağın mimarıyım, daha sokak çocuğuyum. Sokakla var olan mimarileri seviyorum. Otobanlar, birbirinden kopuk binalar, doğanın çok izin vermediği zor alanlarda mimariyle üretilen çözümler... Böyle projeler yapmakla ilgili zaman zaman talep geliyor. Bina üzerine odaklanmayı değil, o binanın çevresiyle ilişkisini kurmayı seviyorum. Dükkânı olmayan bir konut projesi yapmak hoşuma gitmiyor.

Bazı bölgeler var mesela sonradan oluşmuş. Bursa için aynı şey söylenebilir. Yatakhane gibi şehrin parçaları otan yerler var mesela. Yatmaya git, yatmadan gel. işe git. işten gel. Hiçbir sosyal aktivite yok. yollarında yürüyemezsin.

Son zamanlarda Ankara buna uygun bir örnek. Kadının hayatının evde geçtiği, alışverişin bile eve siparişle yapıldığı bir durum oluşmaya başladı. Benim

için iyi bir şehir, kadınların o şehrin her yerine ulaşabilmesiyle ve şehre başka kültürlerden, başka ülkelerden gelip yerleşen yabancılarla da ölçülür. Bir şehirde dünya nüfusunu temsil eden hemen hemen bütün ülkelerden insanlar olmalı.

Bu anlamda sizi etkileyen dünyadaki şehirler hangileri?

New York. Londra. Tokyo. Rio. Sau Paulo.. Osmanlı Döneminde İstanbul da öyleydi. Bu şehri globalleştirirken bir tarafıyla aynı zamanda cok da güzel lokalleştiriyor, özel hale getiriyor.

Globalleşmeyle bir şeyleri de bozmuyor muyuz aslında?

Globalleşme çok yeni bir konu. Bu, kültürlerin kendi reklâmını yapabilmesiyle de ilgili. Lezzetti bir şeyse zaten onu hiçbir şey bozamaz, o lezzet devam edecektir; mutfağında, sokağında. Zaten o tür şeyler devam ediyor ama onları dünyadaki diğer insanların da anlayabileceği bir noktaya çekmek için ayrı bir çalışma yapmak lazım. Sadece kendi ülkemizdeki ya da şehrimizdeki insanlara satarak var olmak mümkün değil.

Haaz Galeri, kapıdan içeriye girenlere mimarisi ile ne söylüyor?

Haaz Galeri de çok değişik ebatlardaki eserleri bir arada sergıleyebilme avantajı var. Orada eviniz ya da ofisiniz için ihtiyacınız olan her şeyi bulabilirsiniz. Herkese bir şey söylüyor. Tartışılan bir