Tüm Projeler
Filtrele

Cyssus /

 

Cyssus

Mimari Proje & Tasarım:
Gökhan Avcıoğlu & GAD
Proje Ekibi:
Semih Acar, Oguz Cankan, Ozan Ertug, Mert Ufuk Gulnar, Didem Basibek, Gokhan Gundogan, Emirhan Kar, Omar Alwazani Publishing: Gokhan Karakus, Sinem Altay, Ece Baskan, Mina Barut, Hilal Agaccioglu, Gizem Geylan & GAD
Yapı Tipi:
Konaklama, Güncel, Deneysel
Proje Alanı:
23165 m2
Yapım Yılı:
2020
Durum:
On-going

Tarihi ve coğrafi yapısı:

Çeşme, Anadolu'nun batı kıyısında MÖ 7. yıllarında kurulmuş olan ve ilk çağlarda ERYTHRAI (ERİTRE) olarak bilinen 12 İonya kentinden biridir. Antik dönemde Cyssus olarak adlandırılan Çeşme'nin isminin, bölgedeki çeşmelerden gelmektedir. Çeşme ve çevresinde bol miktarda bulunan kaynak suları, zamanla çoğalan ve buz gibi suların aktığı çeşmelerinden dolayı da bu adın kullanılmasına neden olmuştur.

ERİTRE, MÖ 7. ve 8. yüzyıllarda büyük bir iktisadi güce sahipti. Kent, Doğu Akdeniz özellikle Kıbrıs ile ticari ilişkiler kurarak esir ve şarap ticaretini kontrol altında tutuyordu. Truva Savaşlarından sonra kurulan ERİTRE, zamanla zenginleşmiş ve Bergama Krallığı'na, ardından Roma İmparatorluğu'na bağlanmıştır. Orta çağda Bizans İmparatorluğu'na bağlı olan ERİTRE ve Çeşme yöresi daha sonra ÇAKA BEY döneminde Selçukluların eline geçmiştir. Çeşme'nin tarihi zenginliği, Ildırı'da yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan antik tiyatro ve Athena tapınağı kalıntılarıyla da belirginleşmiştir.

Çeşme'nin tarihi geçmişi, antik çağlardan başlayarak Lydia, Pers, Roma ve Bizans egemenliklerini içerir. Osmanlı döneminde önemli bir ticaret ve deniz üssü olan Çeşme, günümüzde de gümrük hizmetleri ve deniz bağlantılarıyla önemini sürdürmektedir. 12 İonya kentinden biri olan ve eski adıyla ‘Cyssus’ olarak bilinen Çeşme, Urla yarımadası üzerinde yer alan, tarihi ve coğrafi konumu ile önem kazanmış bir yerleşimdir. Nüfus bakımından karışık bir yapı sergileyen Çeşme kenti, dönemler içerisinde farklı grupların bir arada bulunmasından dolayı ve kent yerleşiminde, yapılaşmada önemli bir yeri olan Çeşme Limanı ile özgün bir mimariye sahiptir. Etnik kökenlere ait grupların yoğunlaşması ve bir arada yaşamaya başlaması ile mahalleler ortaya çıkmıştır. Bir aradaki yaşam, kilise, cami, türbe gibi dini nitelikli mimari örnekler ile hamam, kervansaray gibi sosyal nitelikli yapıların ortaya konulmasını sağlamıştır.

Çeşme, Türkiye'nin batısında, denizlerle çevrili bir yarımadada yer alır. İzmir'e 80 km uzaklıkta olan ilçe, doğuda Urla İlçesi, güneyde ve batıda Ege Denizi, kuzeyde ise Karaburun İlçesi ile çevrilidir. Çeşme'nin kıyı sahil şeridi 133 km uzunluğundadır ve Akdeniz ikliminin etkisi altındadır.[1] Turistik açıdan önemli olan Çeşme, sayısız koy, berrak deniz, ince kum ve doğal güzelliklere sahip plajlarıyla dikkat çeker. İç ve dış turizm açısından Türkiye'nin sayılı plajlarına sahiptir. Sayısız koyları, berrak denizi, güneşi, ince kumu ve deniz içinde kaynayan kükürtlü suları ile doğal turistik olanaklara sahip plajları yarımadanın 29 km’ye varan çeşitli koyları arasında dağılmıştır. [1] Şifne, Küçük Liman, Paşa Limanı, Pırlanta, Çiftlik, Dalyan ve daha birçok isimlerle bilinen 20’ye yakın kumsalı vardır. İlçe, tarihi çeşmeleriyle de bilinir ve birçok kumsala ev sahipliği yapar.

Çeşme, özellikle yaz aylarında Batı rüzgarlarının etkisi altındadır ve bu durum rüzgar sörfü için ideal koşullar sağlar. Çeşme'nin rüzgar koşulları, su sporlarına ilgi duyan ziyaretçiler için önemli bir özelliktir ve bölgeyi rüzgar sörfü ve yelken sporları için popüler bir mekan haline getirir. GAD, geçmiş ve gelecek arasında bir köprü kurmayı amaçlayarak, 20. yüzyılın metamorfoz geçirmiş ve yozlaşmış yöntemlerinden uzaklaşarak antik kentlerin yapı yapma ilkelerini benimseyerek, birim ve bütünlük odaklı bir yaklaşım geliştirir. Bu yaklaşım, yeni yapı projelerinde eski ile yeniyi birleştirerek uygulanabilir bir model sunar. GAD'ın ilkeleri, Çeşme'nin tarihi atmosferine uygun olarak, bölgede gerçekleşecek mimari ve yapısal değişimleri yönlendirerek Çeşme'nin özgün kimliğini muhafaza edebilir. Bu temele dayandırılarak tasarlanan Cyssus’un yapılaşma süreci; farklı kültürlere ait benzer konutlardan alınan yapı kütlelerinin karakteristik özelliklerinin dikkate alınması, yapı birimlerinin elde edilmesi ve bunların yapı kütlelerinin tasarlanmasında kullanılması adımlarından oluşur. Her binanın bireysel varlığını bir kenara bırakarak, arazideki tüm yapı gruplarının bir arada estetik, işlevsel ve ergonomik bütünlük değerlerine odaklanmaktadır. Köyler, kasabalar, kentler ve yapıları birbirine bağlayan sokaklar, yollar insan ölçeğini kaybetmedikçe, yürünebilir ve ulaşılabilir olup ihtiyaçlar doğrultusunda yapıların bir araya gelmesiyle kompozisyon açısından da tatmin edici bir tesadüfi birliktelik meydana getirir. Bölgede yaşayan insanların ihtiyaçları ve yaşam tarzlarını temel alan bu durum, kolektif bilincin bir yansıması olarak da kabul edilebilir.

20. yüzyıldan miras olarak gelen kötü tecrübeler bize tamamen tersini söyler. Değişen tüketim standartlarının ve artan nüfusun sonucunda ortaya çıkan becerilerin verdiği yersiz bir özgüven ile mimarlar, (birikim) accumulation yoluyla bina bütünlüğü elde etmeye olanak veren eski yöntemlerden uzaklaşmaya başladılar. Yeni yapılan düzenlemeler, otomobilin, bırakın sokakları, evin içine girme hali bunun yanı sıra inşaat baskısı üzerine temellenen hızlı inşaat baskısı üzerine temellenen yaklaşımları olduğu gibi özümsedi ve hâlâ da bu başarısızlıklarda ısrar ediliyor. Bunun sonucunda, birbirini sonsuz sayıda kopyalayan yapı kümelerinin ortaya çıkmasını sağladı.

Cyssus :

Proje, bu ayrıcalıklı hayatın merkezinde yer alan, yeşillerle donatılmış, her mevsim yaşanabilecek bir yaşam keyfi sunuyor. Farklı özelliklere sahip yapı tipolojileri içinde, Ege bölgesinin iklimsel özelliklerinden yola çıkılarak, bölgesel yapı malzemeleri ve doğal peyzaj unsurlarının öne çıktığı 2 katlı 10 adet villa ve 2-3-4 katlı 13 adet apart bloktan oluşuyor. Hâkim bir konumda bulunan proje, farklı yaşam tarzlarına uygun bir biçimde herkesin ihtiyaçlarına cevap verebilecek farklı büyüklüklerde daireler ile birbirinin manzarasını kesmeyecek şekilde 2-3-4 katlı blokların arazi eğimine uyumlu yerleşimi sayesinde her katında müstakil ev rahatlığı sunan bir projedir. Parsel üzerine homojen şekilde yayılmış bloklar, kütle etkisi yaratmayacak şekilde peyzaj ile çevrelenmiş, ahşap, doğal taş gibi malzemelerin yoğun olarak kullanıldığı farklı cephe tipolojileri ve bileşenleri ile estetik ve yerel değerlere hitap ederken, Ege’nin ve Çeşme’nin dokusuna uygun florası ile de nefes alan bir yapıya sahiptir. Blok kütleleri ve sahip olduğu teraslar, avlular, havuzlar, konumlandırıldığı özel açı ile dış hayatla teması güçlendirirken, Ege’nin ve Çeşme’nin eşsiz doğasını içine alan kucaklayıcı bir dile sahiptir. Kütleler arazinin doğal yapısını zedelemeden, önü, arkası ve çatılarda uygulanan yeşil ile sarmalanarak bina kütlelerini doğasından ayırmadan üzerinden geçip gidebilmelerini sağlayacak şekilde konumlandırılmıştır.

Dairelerin her birinin geniş bahçe veya teras alanları vardır. Her katın, topraktan kopmayacak bir şekilde bahçe algısı yaratılması hedeflenmiştir. Arka sıradaki apartmanlar ise kütle etkisi oluşturacak şekilde parçalara bölünmüş ve bir araya getirilmiştir. Zemin katlarda bulunan tüm birimlerin bahçeleri mevcuttur, ara katlarda ise balkonlar yer almaktadır. Üst katlarda teraslar bulunmaktadır ve bu teraslar geniş alanlara yayılarak her dairenin yan taraflarında geniş teras alanları oluşturulmuştur. Projenin büyük bir çoğunluğunda bir bahçe veya teras bulunmasıyla ferah bir ortam yaratılması amaçlanmıştır.

Araçlar, arsayı çevreleyen ring yolundaki park yerlerini kullanarak iç taraflara araç girişleri sınırlandırılmıştır. Sadece servis ihtiyaçları, acil durum ve erişimi sağlanabilmesi için buggy yolları yerleştirilmiştir. Apartman bloklarının altında ise kapalı otoparklar bulunmaktadır. Sosyal tesis alanı orta bölümde yer almakta, kapalı ve açık havuzları bulunmaktadır.

Projede su unsuru önemli bir yerdedir; tarihsel bağlamda zengin su kaynakları bulunan bölgede termal su kaynağı da bulunmakta, bu su kaynağı projenin tasarımında da temel bir unsur olarak kullanılmaktadır. Ortak kullanımı olan sosyal tesiste biri kapalı diğeri açık olmak üzere iki adet havuz bulunmaktadır. Kapalı havuz doğal termal su ile beslenmekte, sosyal tesisi bir ılıcaya dönüştürmektedir. Su konsepti binalar arasındaki yürüme yolları yanında devam ederek projenin her yerinde kendini hissettirmektedir. Bu tasarım, hem kullanıcıların doğayla iç içe olmalarını sağlamakta, hem de sosyal etkileşimi artırmaktadır.

Mevcut villaların kütleleri incelendiğinde, her birinin üç boğumdan oluştuğu görülmektedir. Bu boğumların rastlantısal olarak bir ya da iki tanesi yığma taş cepheli iken diğerleri uyumlu sıvalarla kaplanmıştır. Deniz kenarında bulunmaları sebebiyle, özel malzemeler kullanılarak yapılan sıvalar tercih edilmiştir, bu malzemeler tuza ve rüzgâra dayanıklı özelliklere sahiptir.

Modern teknolojinin sunduğu imkanlarla birlikte, yalıtım konusunda da önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Gelişmiş yalıtım malzemeleri ve teknikleri, mimari tasarımlarda enerji verimliliğini ve konforu artırmak için kullanılmaktadır. Bu sayede, geniş pencerelerin tercih edilmesiyle oluşabilecek enerji kayıpları minimize edilerek, sürdürülebilir ve yenilikçi bir yaşam alanı sağlanmaktadır.

Binalar arasında avlulu villa tipi de bulunmaktadır. Bu tipler, Ege bölgesine özgü avlulu plan şemasını temel alarak tasarlanmıştır. Bölgenin rüzgârlı iklim koşullarına uyum sağlayacak, açık mekan kullanım süresini arttıracak şekilde tasarlanmış avlular aynı zamanda iç mekanda ikinci bir cephe oluşturarak mekan zenginliğine de katkı sunmaktadır. İç avlu, ev sahiplerine kışın dahi kullanabilecekleri bir alan sunmak amacıyla düşünülmüştür. Avlulu villaların özgün tasarımında, dışarıdan gelen ziyaretçileri karşılayan bir nilüfer havuzu ve içerisinde gömülü bir ateş kuyusu bulunmaktadır. Her bir terasın farklı bir işlevi vardır; çatı terasında serinleme havuzu ve oturma alanı gibi. Genel olarak, villaların mimari tasarımı ve düzenlemesi, doğal malzemelerin kullanımı, manzara ile bağlantı, iç ve dış mekanların işlevselliği gibi unsurları göz önünde bulundurarak yapılmıştır.

Proje alanının park alanında konumlanan restoran bölümü, ev sahiplerine ve dışarıdan gelen misafirlere aynı ortak yaşam içerisinde kaliteli bir konaklama deneyimi sunmayı amaçlamaktadır. Sahildeki restoranın mimari tasarımı, hem estetik hem de fonksiyonellik açısından özenle planlanmıştır, bu bağlamda çeşitli mimari unsurların titizlikle ele alındığı bir süreç izlenmiştir. Restoranın mimari tasarımında, iç ve dış mekanlar arasında akıcı bir geçiş sağlayacak büyük cam paneller ve açık teraslar gibi unsurlar kullanılmıştır. Bu sayede, zengin bir manzara ve doğal ışık restoranın atmosferine katkıda bulunmaktadır.

Doğal kumlarla örülü sahile inen yürüyüş yolları ve sahilde konumlanan ahşap dek, projenin başlıca amaçlarından olan insan su ilişkisini güçlendiren projenin kalbinin attığı noktalardan birisidir. Sağlık Plajı'nda bulunan konumu, benzersiz bir özelliğe sahiptir. Alanın kendine özgü fiziksel dokusu, tarihi izlerin kokusuyla birlikte, arkeoloji ve doğa unsurlarıyla harmanlanmıştır. Özellikle, alan içerisinde yapılan araştırmalar sonucunda keşfedilen termal suyun varlığı, mimari ve yerleşim tasarımının oluşturulmasında temel bir unsur olarak kabul edilmiştir. Bu durum, kurgulanan mimari ve yerleşimin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamıştır.

[1] http://www.cesme.gov.tr/cesme-plajlari